Roadrunner / EMI
Ben ''köklere dönüş'' masallarını sevmem. Köklere döne dolaşa ne yeni kuşağa, ne de eski hayranlara yaranabilen, o köklerin çıktığı yere gömülen çok sayıda isim de biliyoruz. O bakımdan 2000'lerin başından beri ''Köklere döndük, dönüyoruz, aha bakın solucan çıkardık dipten.'' şeklinde demeçleri olan Megadeth'in en nihayetinde geçmişinin doğru parçalarını kullanarak oluşturduğu yakışıklı bir kolâja rastlamak sevindirici.
Önceki albüm "United Abominations" sound ve teknik bakımından Mustaine'in çaldığı grubun adının Saxon değil de Megadeth olduğunu hatırlaması sayesinde olumlu bir adım olarak değerlendirilmişti ama hit fakiri bir çalışmaydı. "Endgame"i farklı kılan en önemli iki etkenden ilki şüphesiz Megadeth'in kendine has thrash anlayışında seksenler ve doksanları "Cryptic Writings" hatta "Youthanasia"dan beri ilk defa bu kadar iyi dengelemesi ve diğeri de Marty Friedman'dan beri grupta varlığını hissettiren ilk solo gitarist Chris Broderick (Jag Panzer, Nevermore). En büyük eksikliği de tıpkı "So Far... So Good... So What!" albümü gibi kalibresinden çok alt seviyede bir bateristle kaydedilmiş olması. Bu albüm 'Head Crusher', 'This Day We Fight!', '1,320' gibi şarkılarla Megadeth'in "United..." ile döndüğü thrash ligindeki pozisyonunu altın değerinde puanlarla pekiştirirken, "Coundown to Extinction" ile dahil oldukları vites küçültmüş thrash anlayışına da '44 Minutes', 'Bodies', 'Endgame' ve 'Bite the Hand' ile göz kırpıyor. 'The Hardest Part of Letting Go... Sealed With a Kiss' Megadeth'in çöküş dönemi olarak tanımlanabilecek 2000-2007 arası sürece en yakın duran şarkı olmasına rağmen, o dahi 11'de 1 tane olarak numunelik yerini hak ediyor. Mustaine kumpanyası uzun bir aradan sonra elinizi cebinize atmanıza değecek bir albümle karşınızda. Atın.
|
Özgür Öğret